15 Şubat 2009 Pazar

Kırmızı-Siyah ışıklı odacık

Düşünemedim ki hiç tam bir insan gibi... İnsan gibi olağan sırlarla doldurmadım ki şu tıka-basa sandığımı... Normal sayılan yaşanmışlıkları mumla ararsın bir girsen kırmızı-siyah ışıklı odacığıma...

Yaşamadım ki 'doğru dürüst zevk' saydıkları şu rutinleri?.. Kapalı kapılarımın ardında, bir başıma, yükselen ve sadece kendi odacığımın duvarlarından yine sadece bana yansıyan o acı çığlıklarıma kim zevk der ki?!..


Deneyimlenmiş yüzlerce, onlara göre 'olmaz'larımın günün birinde en büyük zevklerim, en büyük müptelalıklarım haline geleceğini ben bilebilir miydim sanki?..

Evet, bir yerden sonra bu kırmızı-siyah kaderin ipuçlarını dökmeye başlar "usta"lar önlerindeki seyir defterine, ama her bir deneyle kendini şaşırtmaların sonu gelmez ki?.. En arlanmaz, aykırı, uslanmaz keşiflerin öncüsü de olsa kendisi, her bir yeni keşifle o çocuksu coşkusunu, şaşkınlığını kendinden bile gizleyemez ki?.. Bu değil midir zaten işin zevki de?..

İşte tam da bu kendine hakimiyet ile iktidarsızlık arasında gidip gelen ruhun ışığında, yaşayamadım ki aşklarımı doğru dürüst, bilindiği gibi... Sevinemedim ki diğerleri gibi üç-beş özel güne sığdırılmış, kompres mutluluklarla...

Öpüşüp üç-beş, iki sevişip yatak yorgan, hayvanlar gibi gidip gelip, tatmin çığlıklarını kulağıma ve hafızama gömmekle ve ertesi gün uyanıp, yine o kokuşmuş rutinlere tutunmakla yetinemedim ki hiç?.. Hep dışında bir yerlerde, ya da o kırmızı-siyah ışıklı odacığıma hapis halde, kendimle başbaşa meşklerde rahatladım, varolduğumu anladım.

Ve inanın; ne bir sevgili, ne bir aşık, ne günübirlik bir seks arkadaşı, bunlardan hiçbiri benim o kırmızı-siyah ışıklı odacığımın içinde yükselen 'acılı zevk çığlıkları' kadar hissettirmedi kendim olma duygusunu. "Kendim ettim, kendim buldum" modelinin en faydalı olduğu o anlarda, hep ruhumun çeperlerini kendimce genişletmenin onuruna teslim oldum. Acı, zevk, mutluluk ve sessizliğin tek bir hücre ile koca bir evrende aynı yapıda olduğunu ispatladım kendime o kırmızı-siyah ışıklı odacığımda.

Evet... Belki bir insan gibi düşünüp, onun gibi şeyleri arzulayamadım hiç, ama pişman da değilim bundan. Zaman zaman gidip gelse de kendi mutluluğum hakkımdaki yargılarım; yine de kendi gemimle açıldım bu engin denizlere. Bu yolculuğun sert rüzgarlarını kokladım, bu denizlerin tuzlu dalgaları çarptı güvertelerime ve artık geri dönemem.

Bu da benim mutluluğum...


Ömer Dalman (15.02.2009)
www.antoloji.com/omer_dalman


Hiç yorum yok: