22 Mayıs 2007 Salı

Geyikbaşı Yazıları 2


23 Nisan Sonrasında dört günlük haftaya girerken

Evet sevgili Ekolay-Mizah’ın en sevgili Kullanıcıları, taşıyıcıları, müptelaları ve hepsinin de yanında hatta Ekolay Mizah Karşıtları! Kabul edenleri gıgılarından öperek bu pek sevimli dört günlük haftamıza girmeden biraz başınızı ağrıtmak istiyorum.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın sonunda haftaya, çok mutlu, ama bir anlamda da birer “enkaz” gibi girerken, yakında bütün ülkeyi kasıp kavuracak kadar hergele ve aşırı zeki şekilde yetişmekte olan veledler aleminin üyelerinden en az birine sahip her ebeveynin şu anki sinir hassasiyetini herkese hatırlatırım. Kolay da değil! Herkes çocuğuna, bu üç gün boyunca kurtlarını en üst düzeyde dökebileceği şekilde şartlar ve ortamlar hazırladı. Tabii ki bunun çoğu ebeveyndeki geçici etkisi ise şiddetli yorgunluk olacak...


Maganda Hasarları

İş sadece çoluk-çocuğun eğlenmesi için katlanılan yorgunluk ve maddi kayıplarla bitse iyi... Bayram kutlamaları süresince memleketimizin otobanlarına, ara sokaklarına, bakkal ve marketlerine, şehir merkezlerine, alışveriş merkezlerine, boğaz kıyılarına ve çay bahçelerine akın akın hücum eden otoban magandalarının, şehir magandalarının ve hatta mangal magandalarının benlik üzerinde yapmış oldukları kalıcı hasarlarla yeni bir haftaya uyanmak tabii ki herkes için zordur!..

Bu yüzden bu masum ve kısa haftanın başında herkese geçmiş olsun derim! Güzel anılarınızı da tabii ki koyun yan cebinize, dursun. Nasıl olsa onlara hafta boyunca ihtiyacınız olacaktır!

* * *

Geçtiğimiz Hafta

Bu arada hazır elimiz değmişken geçtiğimiz haftanın da arkasından kısaca konuşalım:

Tabii meşhur “Çankaya’ya Kim Çıkacak?” sorusu gündemi meşgul ededursun, Cumhurbaşkanı Sezer büyük güne 22 gün kala, koltuğunu bir miniğe, Küçük Taylan'a teslim etti bile! Bence herkes elini çabuk tutsun bu yüzden!..

Sonunda aileler arası el-kol müdahaleli tartışmaya kadar tırmanan Hüsnü-Nazire Şenlendirici olayında son gelişme ise; Nazire Hanım’ın İBO Show’a canlı telefon bağlantısıyla, eşi Hüsnü'nün Deniz'le olan ilişkisi ortaya çıktıktan sonra gereksiz açıklamalar yaptığını belirterek, eşinden özür dilemesi oldu. Deniz’in hafta boyunca, bir tv programında iki göz-iki çeşme halde yapmış olduğu kısa beyanat izleyenleri yasa boğdu!

Ülkemizdeki önü alınamaz fiş çekme ve hesap kesmelere yeni bir örnek olan, Malatya'da, biri Alman 3 Hıristiyan'ın öldürülmesinin ardından Almanya'daki Hıristiyan Sosyal Demokratlar (CSU) Türkiye'yle Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin durdurulması gerektiğini savundu. Biz saf saf önümüzdeki 10 yıl içinde AB’ye girmenin hayallerini kurarken, gavur bizim bu amacamıza ulaşamamamız için nasıl da bütün kirlilerimizi topluyor, bunu hatırlamak lazım!

Bu arada millet! Popun Kralı Michael Jackson’ın Müslüman olduğu ve Allah'ın isimlerinin sıralındığı özel bir şarkı yaptığı konuşuluyormuş etrafta, ona göre! Gerçi benim liseli yaşlarımdan beri bu abinin Müslüman olduğu dedikoduları vardı ama?!..

Bir sporsever olarak söylemeden geçemeyeceğim; Sağlık Bakanlığı, Vatandaşların fiziksel aktiviteye ne kadar zaman ayırdıklarını öğrenmek ve daha çok spor yapmalarını sağlamak için 'Fiziksel Olarak Aktif Misiniz?' Anketi hazırlamış! Yahu benim bildiğim şu an, özellikle de şehirli kesimdeki bütün tanıdıklarım neredeyse evlerine 20 metre uzaklıktaki bakkala ekmek almaya bile arabasıyla gidiyor! Bir şey diyemeyeceğim yani!..

* * *

Çocuk Doğdu, Serpilmelerde Maaşallah

Bu arada biz de Mizah Kanalı olarak, acılı ve bol sancılı doğum anını bir hafta geride bıraktık. Bereket, çocuğu, doğduğu andan itibaren yalnız bırakmayan, ülke çapındaki süt ve cici annelerinin, abilerin ve ablaların tıklamaları, gönderdikleri yorumlar, dilekler, şikayetler ve övgüler hiç eksik olmadı ve çocuk daha ikinci haftasında olmasına rağmen serpilmeye, kendini göstermeye başladı bile!

Lütfen çocuğa olan desteklerinizi inatla sürdürmeye devam edin ki, çocuk en kısa sürede dalyan gibi dimdik bir insan olsun ve dört bir yanını memnun eder hale gelsin. Hiçbir şey yapamadınız, çocuğu gıgıdan öpün, o da yeter!


Küfürlü-Küfürsüz Yorumlara devam!

Tabii yeni girmiş olduğumuz bu şekil ve şemalin arka planında, işleyişte bazı aksamalarla, belki içerikteki gecikmelerle sizlere rahatsızlıklar verdik ilk haftamızda. Lütfen hemen dellenmeyin ve bizi cezalandırmayın. Hızla ve delikanlıca sizleri en ince noktalardan kuşatmaya ve ruhları alev-alev beslemeye devam edeceğiz! Damarlara basacağız, gittikçe de ustalaşacağız! Dedik ya, sizleri Mizah Manyağı yapacağız! Hatta baktık ki yeterli değil, ben bizzat yollara düşüp, maksimum memnuniyet için evlere servise bile başlayacağım!

Bu arada yorumlarda bize kızan ve şifalı küfürleriyle mizah ortamını kızıştıran, motive eden küfürbaz kullanıcılar, buna devam edin! Çünkü Mizahla uğraşan bizler, zaten sabahları küfürle yüz yıkamayı ve yeri gelince de en harbisinden küfür etmeyi sevmeseydik bu işi yapamazdık. Zaten o yaratıcı küfürler olmasa; yeminle giderim, günde üç öğün tokatlatırım kendimi ki, ayaklarımın yere bastığını anlayayım!

Bu arada yine, işimiz mizah olduğu için, içeriğimizle illa ki ona ya da buna dokunduruyoruz ucundan. Bu anlamda susuz-sabunsuz, temiz-pak mizah diye bir şey olamaz diyorum ve çamuru sevenleri yine bur’dan gıgılarından öpüyorum!

Lütfen her türlü yorumu atmaya devam!..

Bu arada Haftanın Tipsizi’ne Tipsizlik Adaylarını göndermeye ve Dilek Kuyusu’na, en akla gelmeyecek dileklerinizi atmaya lütfen devam edin. Böylece her hafta finale kalacak Tipsizleri hepbirlikte görelim ve içimizdeki en karanlık köşelerde, küflenmiş, gün yüzüne çıkmayı bekleyen dileklerimize bir imkan verelim. Bu yolla herkesin dimağına yeni yeni istek ve arzu tohumları dikelim!

Arıza ve rahatsızlık modunda kalmaya ve gülmeye zaman ayırmaya devam!

Geyikbaşı Editör

17 Mayıs 2007 Perşembe

Geyikbaşı Yazıları 1


Geyikbaşı İşbaşında!

Efendim merhabalar!

Ben Geyikbaşı, ya da dünyevi söylenişi ile Mizah Editörü...

Malum, bizim dev portal Ekolay fena halde bir yenilenme, enine-boyuna genişleme, gelişme hallerinde bu ara ve bu zincirin naçizane bir parçası olarak Mizah Portalımız da sıkı bir metamorfoza girdi.

Bilirsiniz, Mizah deyince, öyle aklı başında, sessiz-sakin, terbiyeli şekilde yerinde durmaya dayalı, herzaman belli bir çizgide, sükunetle işleri yürütme özleminde bir çalışma sisteminin ömrü çok kısa olur. Biraz rahatsız olmak lazım, havadan nem kapmak lazım... Yağmur çiselediğinde; ilk on yağmur tanesinden sekizincisi neden geldi de benim burnuma düştü diyebilmek lazım!.. Ya da sabahın köründe sıcak yatağından kalkıp, işe gelirken, otobüs durağındaki hisleri ölmüş, elinin-ayağının hareket disiplinini bir kenara bırakmış magandalardan biri omuzuna sürttü diye, onun arkasından (içinizden de olsa) binbir küfrü edebilmek, hicv dolu yepyeni yazılara, şiirlere bu sayede yol alabilmek lazım!..

Yeri geldiğinde etrafta olup biteni bırakıp, kendinle kavgaya tutuşmak lazım. Hatta yılların yapmış olduğu baskıların bir sonucu olarak, haksızlıklar karşısında sık sık tik’lenip, ağzını yüzünü geçici süre yamultabilmek, gözlerini kıpraştırabilmek lazım!..

İşte, bütün bu saydığım türden, duyarlılık gerektiren rahatsızlıkları bünyemde taşıdığımdan, yerimde rahat ve sessizce oturup, işlerimi rutininde yürüttüğümde tik’lere gömüldüğümden, devamlı bir şeyler karalayıp, onları haldır-huldur millete mailler şeklinde yağdırdığımdan; hem tedavi amaçlı, hem de bu külli rahatsızlığın en azından işe çevrilip, bulunduğum kuruma da çeşitli faydalar sağlaması için müdürlerim Mizah Portalımızı benim sinirden titrekleşmiş ellerime teslim etmeye karar verdiler! Böylece ben de anladım ki, rahatsızlıklar bile faydalı şekilde dengelenebiliyor ve işe çevrilebiliyor!..

Bu masrafsız tedaviden dolayı, bir üstümden başlayıp, en üste doğru bütün müdürlerime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum ve kadın-erkek gözetmeksizin, herbirinin gıdılarından öpüyorum! (Gıdıdan öpmek, en makbul ve unisex sevgi göstergelerinden biridir!)

Herkes kendi geyiklemelerinin, onların farkında olduğu ve onları doğru kullandığı ölçüde kralıdır. Böylece herkes kendi ifade şekil sınırları içinde, kendi kendisinin Geyikbaşı’dır. Kendi geyikbaşılığının farkına varıp, bunu tamamen içinde tutmak da yanlıştır. Ben ne geyikbaşları tanırım, o farkındalık noktasından sonra içlerine kapanmaları yüzünden, evlerini, işlerini, eşlerini, arkadaşlarını kaybetmişler ve hatta ansızın ortadan kaybolmuşlardır! Onun için amannn!.. dikkat edelim!..

İlk seans olduğu için bu yazım biraz uzun gelebilir, ama sıkılacağınızı sanmıyorum. Çünkü Mizah’a zaten sıkıldığınız için geliyorsunuz ve burada, allayıp-pulladığımız, bazılarını ise sıfırdan peydahladığımız birbirinden arlanmaz, utanmaz, güzel, hatta bir o kadar da seksi bölümlerimiz var!.. Hele ucundan kenarından bir girin, zaten hastası olacaksınız. Ara ara almadan edemeyeceksiniz!..

Günün Fotosunu, Günün Filmini ve Günün Karikatürünü mümkünse sabahları aç karna almadan sakın gününüze başlamayınız! Böylece, bütün içeriği adım adım takip etmeseniz bile, en azından bu üç doping hapı sayesinde, gün içinde karşınıza çıkacak, şehire veya kırsala ait bütün tatsızlıklara, otoban magandalarına, otobüslerdeki fortçulara, bazı kıçı kalkmış yöneticilere, yola-sokağa, yüzünüze bakarak tükürenlere ve sanatı kendi ayak seviyelerine çekmek isteyen az gelişmiş maymunlara-gorillere karşı panzehirinizi almış olacaksınız!.. Tabii ki biz hiçbir şekilde “onlar olmasın” da demiyoruz! Çünkü eğer öyle dersek; onca, altını çize çize gözlerinize sokacağımız, birbirinden şık, 10 numara konuları ner’den bulabilirdik, değil mi?!

Tek tek bütün bölümleri bur’da saymama gerek yok. Hem sizi en baştan fazla sıkmayayım, hem de girip, özgürce, canınız çektiğince içeride olanları keşfetmenize engel olmayayım diye… Çünkü bilirsiniz; ittire ittire, oynaması zorunluymuş gibi gösterek çocuğu en sevdiği oyundan bile bıktırmamız an meselesidir, değil mi canım?! Bırakalım, çocuk yeni oyuncağıyla başbaşa kalsın. Onu ellesin, yoklasın, koklasın, çekiştireceği varsa çekiştirsin. Hatta kırsın atsın! Nas’olsa ilk haşır-neşir olma döneminden sonra ortaya bir nevi sevgi çıkacaktır.

Bu arada yıl 2007 iken, küresel ısınmanın damping yaparak, bütün medya ve haber kanallarında reytingten reytinge koştuğu günümüzde, sevgili ülkemizde etrafa çil çil yayılmış olan bürün arıza ve rahatsızları da biraraya toplama, buluşturma, onlara birbirleriyle dertleşme, atışma, hatta sataşma imkanı verme adına bir de Er Meydanı ekledik içeriğimize!..

Birbirinden çirkin kadın-erkek-çocuk, eşcinsel, tekcinsel, “ultra herşey dahil max-cinsel”, hatta cinsiyet-dışı bütün varlıkların kendi ihtişamlarını orta yere sunabilecekleri bir de “Haftanın Tipsizi” bölümü açtık! Bu bölümümüzün de kendini güçlü şekilde ayakta tutabilmesi için yoğun ilgilerinize ihtiyacı olacak! Digitaliniz mi var, teleobjektifli eski usül makineniz mi var; hemen yanınıza alın! Belki bir tipsiz görürsünüz ve onu burada sonsuzlaştırmak istersiniz!

Yine, çok ayarsız, arlanmaz, bazen terbiyesiz titreşimlere sebep olacak ve zamanla kendine has bir sinerrrji yaratmasını umduğumuz “Dilek Kuyusu”nu açtık. Buraya da aklınıza gelen veya olmasını istediğiniz, en ıssız beyin kıvrımlarınız arasında, ruhunuzun karanlığına gömdüğünüz niyet ve dileklerinizi belgelemek, tarihe not etmek istiyoruz! Özel isimlere ve küfürlere yer vermedikçe, en arlanmaz niyet ve dileklerinize kim ne diyebilir ki?! Eminim altın kakmalı çerçeveler içine konup, nice saray duvarlarını süsleyecek niyet ve dilekler vardır içinizde!..

Tamam tamam! Bu kadar yeter!.. Lakin hayat yazmakla bitmez, çizmekle anlatılmaz… Bir yere kadar yani… Yaşamak lazım, içine dalıp, görmek lazım…

Buyrun efendim! Ekolay-Mizah sizin!.. Girin, çıkın, kapanın, yazın, çizin, gönderin, kapatın, etiketleyin, severseniz bağlanın, hastası olun, sevmezseniz fişini çekin, filtreleyin, ama lütfen rahatsızlanmaya ve arıza modunu korumaya devam edin, çünkü öyle sakin durmakla olmaz! Bu kargaşaya bir köşesinden dahil olun ve bir şeyler ekleyin! Arada da Babalarla Röportajlar’a uğrayıp, Türk Mizahına yön veren duayenlerimizi daha yakından tanıyın.

Tekrar ve tekrar görüşmek üzere!
Geyikbaşı Editör

(Kaynak: http://www.ekolay.net/mizah/HaberDetail.asp?Page=2&pid=2600&tab=1 )

12 Mayıs 2007 Cumartesi

Bir Vampir Düşkününün Fantezisi


Şöyle dişi bir vampir olsa da, ara sıra acı çekmek istediğimde evime çöküp, benden damla damla, bazen yarım kavanoz kan alsa ve o kan kaybetme bitkinliğinin verdiği sarhoşlukla orgazm olsam!..

Oooooooooof! Ya da vampir ruhlu bir hemşire arada beni arka odasına kapatsa, ağzıma beyaz naylonlu ayaklarından birini tıksa ve benden 3 şırınga kan eksiltse, sonra o kanları ellerine bulaştırıp, mastürbayon yapsa!!!Daha şevkli ve cezbedici bir semirilme, harcanma şekli olabilir mi acaba?!

(Vampir Don Diego)

9 Mayıs 2007 Çarşamba

Kim bu ARIZA?


08.11.1968 İzmir-Karşıyaka doğumlu, liseli yaşlarının sonuna kadar kendi sempti olan Karşıyaka’dan Alsancak’a bile geçmemiş, içekapanık yapı ile blue çağını göğüslemiş, ilk aşkı ve şimdiki karısıyla da taa Mimarlık Fakültesi‘nde tanışma fırsatı bularak ancak bir başka bedene dokunmanın tadını da o yıllarında alabilmiş, “Mimar-Şair-Mizah Editörü” olarak hayatını kazanmakta olan, düşünmekten ve meditatif yoğunlaşmalardan zevk alan bir insan…Tabii bu içekapanık yoğunluğu sayesinde alabildiğine derinliğine, kendi bilinç okyanusunda renkler keşfetmiş…

Öyle ki, bu sayede, dede-baba zincirinden almış olduğu resim yeteneğini de ilerleterek bir süre sürrealist desen çizimlerini alabildiğine abartmış… İlerlemiş resim ve el yeteneği sayesinde mimarlık fakültesindeki teknik çizim derslerinde bilumum arkadaşının plan çizimlerindeki yol ve yuvarlak köşe dönüşlerini bizzat elleriyle çizmiş bir mimar… E doğal olarak, üniversiteden sonra, önce mimar babasının yanında ofis mimarlığına devam etmiş, daha sonra mimar eşiyle birlikte dışarıda pişme kararı alarak, İzmir’deki irili-ufaklı mimari ofislerde deneyimler yaşamaya başlamış… Bunun devamında ofis değiştirmekten bıktığı bir anda Konak Belediye Başkanı Ahmet Sarışın’la irtibata geçerek, onun kanatları altında Planlama Müdürlüğü’nde 3 yıl kadar, rahat tavırlı mimarlığına devam etmiş ve oradan sonra da İstanbul’a taşınmaya karar vermiş mimar kişi…

İstanbul’da da en büyük mimarlık firmalarından 3 tanesinde çizim yeteneği sayesinde gövde gösterisine devam etmiş, ancak beyninin suyunu çıkarırcasına yeni tasarımlarını çizittire-çizittire bu alemde boyunun uzayamayacağına inandıktan sonra, “daaaan!” diye internet sektörüne akmaya karar vermiş ve işte o noktada hayatının en önemli ve etkili kararını vermiş Grafik Tasarımcı Kişi…

Ülkenin halen en gözde internet firmalarından birinde istikrarla çalışarak, grafik tasarımcı görevinde 6. yılını tamamladıktan sonra, bir yöneticinin fonksiyonel kararı sonucunda, içindeki cevheri hayata biraz daha etkin şekilde yansıtma fırsatı ele geçirerek o firmada Mizah Kanalı Yönetmeni olmuş, böylece geriye kalan bir miktar hayatını da insanları motive etmeye ve eğlendirmeye adamış, gerçek bir Arızalı Kişilik!..

Şu an iş anlamında aynı görevi bütün benliğiyle severek sürdürmeye devam etmesinin yanında, bütün hayatının an be an özeti olan, kızgınlıklarını, kinlerini, arlanmazlıklarını ve sevinçlerini yüklediği serbest şiirlerini de bloglarında ve çok sevgili Şiir Evi
www.antoloji.com/omer_dalman adresinde sergilemeye devam ediyor.Kendisi ile ilk tanışanların, ilerlemiş fiziki yaşına rağmen sergilediği genç görüntüsü karşısında şok geçirmelerinden ayrıca güç alan, temiz yüzlü, sevimli-çocuksu ifadeli, içinde yangınlar büyüyen, kendini tanımlamaktan herzaman korkan ve bunu başkaları için de geçerli kılan, düzenli spor düşkünü bu insan, fikirlerini sizlerle paylaşmaktan ve fikirlerini paylaşmayı seven herkesi kardeşi bilmekten dolayı gurur duymaktadır.


Sevgi ve saygılarımla
Ömer Dalman
---------------

Kişisel Bilgi Kartım:
http://www.internetteyim.net/detailbot.php?name=Rec5498

8 Mayıs 2007 Salı

Bay X'in Anıları 1




Hangi yüzyıldı hatırlamıyorum. Hatta kimin bu hikayeyi bana anlattığını da hatırlamıyorum. O zaman; sizlerin de bu hikayeyi benden dinlerken, belki de benim unuttuğum bu zaman ve kişi verilerini gözardı etmeniz en hayırlısı olur. Zaten kimmiş, neymiş, şu an nerede ve ne yaparmış kime ne?!

Çocuk 12 yaşındayken, ner'den denk geldiyse Marquise de Sade'ın düzenlediği sado-mazo seks alemlerinin ününü duymuş. Herhalde şeytan mı dürttü ne, birkaç gün sonra, okuluna gider gibi evden çıkmış ve Sodom kasabasındaki onun özel tasarımlanmış şatosunun kapısını çalmış.

İzbandut gibi görevliler onu içeri aldıklarında, yoğun parti ve seks ortamının içinden onu geçirerek, Sade'ın o saatlerde zamanını geçirmekte olduğu Şehvet Odasına götürmüşler. Çocuk o an hayatındaki en büyük şoklardan ilkini yaşamış! O dakikada annesi, içeride, ünlü şehvet düşkünü Marquise de Sade ile ters-düz, aklınıza ne gelirse o şekillerde seks yapıyor!.. Ve Sade bir yandan da kadının kulağına iniltili bir sesle şöyle diyormuş:

"Lady Dior! Senin şu oğlanı ne zaman benim şehvet dünyama katacağız haa?! Hem, onun da aslında benim oğlum olduğunu birgün öğrenmesi gerekmeyecek mi sence de?"

Bunu duyan bizim çocuğun o anda beyninde şimşekler çakmış ve neden içinde, nedenini bilmediği bir şehvet arzusunun günden güne daha da büyüdüğünü anlamış.

Evet... Artık o kesinlikle mirasını Marquise de Sade'dan almış, tam bir genç Şehvet Düşkünüymüş.

* * *

Bu inanılmaz gerçeği öğrenmesinin üstünden 25 yıl geçtikten sonra işte bana, çok marjinal bir ortamda, hatta geniş çaplı bir alem sırasında anlatmıştı zaten bu olayı. Ben kendisini zaten tanımazdım, ama nasıl olduysa, herhalde benim gözlerimin içinde o akşam bir şey gördü ki, bir anda içinde volkanlar patladı ve bana o inanılmaz şevhet anılarından birini miras olarak bıraktı. Gerçi bu anlatacağım anıya pek de "şehvetle ilgili" denemez, daha çok "alternatif tatmin yönlerinden biri" denebilir.

Bizimki yaklaşık 12 yaşlarındayken, birgün annesi ve üvey babasıyla bir başka aileye misafirliğe gitmişler. Bir süre sonra onların ailevi ve yüzeysel içerikli muhabbetlerinden sıkılarak, evin bahçesine çıkıp, biraz yürümeye karar vermiş. İşte size anlatmak istediğim, akıllara durgunluk veren alternatif tatmin buluşu da burada başlıyor!

Evin bahçesine çıktıktan sonra bizimki, biraz da hayallere dalarak çalı çırpı dolu arazide umarsızca ilerlemeye başlamış. Yani evin bahçesinin bakımlı bitki örtüsünün son bulduğu, düzensiz otların, tepelerin, çukurların doğal şekilde konumlandığı, yer yer toprağın ortaya çıktığı, çatlaklıkların görüldüğü bir arazi... Artık o noktada, evin bahçesinde yeralan doğa öğelerinin disiplinlice yerleşmiş olmalarının tersine, buradaki su birikintileri, ufak tefek bataklıklaşan toprakar, çalılar, çimenler, faydalı-zararlı bütün otlar, böcekler, sansarlar, fareler, hatta vahşi atlar karmakarışık bir bütünlük içindeler...

Uzaktan bu bütünlüğe bakarken bile, "Doğa Ana'nın tamamen kendine özgü, sınırsızca ve tadında yapmakta olduğu bir mastürbasyon" olarak yorumluyordu bizimki olayı.


İşte; evden uzaklaştıkça bu arazinin oldukça özgür ve çorak alanlarına varmış. Bakmış ki, bulunduğu bölgenin 100 metre kadar ilerisinde 3 adet güçlü ve vahşi görünümlü at otluyor. Bir yandan da sanki aralarında sohbetlerler gibi hareketler yapıyorlar. Bizimki tabii doğuştan ters ya seksüel açıdan; atları izledikçe, onların o kaslı arka bacaklarının sert hareketleri, normale göre kaslı ve iri kalçalarının arasından ara sıra görünen ayıp yerleri ve bu alana zaman zaman bir kadın saçı gibi savrulup, çarpan o gür kuyrukları filan derken, gerçek anlamda, normalde yaşayabileceği bir kadın-erkek arası cinsel uyarılmadan kat kat fazla bir uyarılma yaşamış ve şeyi de baya bir kalkmış.

Belki kendisinin de doğuştan çarpık ve mazoşist eğilimlerde olmasından olacak, atların kalarının güçlü ve sert hareketleri, titreklikleri o dakikada fena halde bizimkinin bütün vücuduna yayılan bir tetikleme yaratmış.

Artık ateş bacayı sarmış tabii ve bizimki fena halde sertleşen şeyini mutlaka kurcalayıp, o anki şehvet gerilmesini orada, Doğa Ana'nın kollarında boşaltıp, tekrar misafir evine dönmekten başka bir şey isteyememiş.

Açıklık bir arazi olduğundan şeyini ayakta eline alıp, her taraftan görünme riskini göze alamamış ve "en iyisi şuraya, toprağın üzerine yüzükoyun uzanayım ve şeyimi eze eze, bir yandan atlara baka baka boşalayım." demiş. Tam oraya uzanacakken bir de bakmış ki yerde öbek öbek, yarı kurumuş at bokları duruyor! Hem de yani baya bir miktar!..

Şimdi olay tabii çok daha farklı ve etkili olmuş onun için. Önünde yarı kurumuş at bokları ve karşısında, 100 metre ileride de o bokları yapan, birbirleriyle tepişen güçlü atların şehvetlendirici hareketleri...

Eğilmiş... Uzanmış yavaşça sertleşmiş organının üzerine... Şimdi at bokları yüzüne, burnuna 30 cm kadar uzaklıkta... Hemen eline, küçük yeek tabağı büyüklüğünde boklardan birini almış. İki eliyle de şöyle bir güzel yoklamış, incelemiş, koklamış bir yandan. Bildiğimiz tezek kokusu gibi... Ama bu sefer ellerinde... Sert ve yumuşak kalmış yerleriyle... ve karısında da o bokları yapan atlar...

Bu halde 10 dakika kadar oyalandıktan sonra, daha fazla dayanamayıp büyük bir enerjiyle pantolonunun içine patlamış. Hemen önünde duran at bokları ve elinden daha kolay şekilde burnuna ulaşan bok kokuları boşaldıktan sonra bile benliği üzerindeki etkisini yitirmemiş ve 4 dakika kadar elinde duran boka bakmaya devam etmiş.

başını kaldırıp ileri bakmış; atlar onun varlığından bile habersiz, kendi umarsızlıklarında tepişip duruyorlar. Bu hal ise bir anda kendisine, atlar tarafından bile hiç sayılarak, onların dışkılarıyla ödüllendirilen, onuru sıfırlanmış bir köle olmanın tadını fena halde hissettirmiş.

Daha sonra tamamıyle rahatlayarak üzerini, başını toparlamış ve misafir evine, annesinin babasının yanına dönmüş. Sonra tabii gelsin ikramlar, çaylar... Hiçbir şey olmamış gibi, tertemiz bir insan gibi onlarla lafa devam edip, çayından içmeye başlamış.

* * *

İlk başta bahsettiğim gibi, bana bu hikayeyi anlatan çocuğun ne kimliğini, ne de olayın geçtiği zamanı hatırlamıyorum. Nasıl bir bilinç halinde bunları dinlediğimi de hatırlamıyorum. Ancak onunla tarihin herhangi bir zamanında karşılaşırsam eğer, mutlaka ismini de alacağım ki; bundan sonra bize aktaracağı deneyimleri kafamızda daha rahat bir zemine oturtabilelim.











Kafanızdaki 2 Soru

İyot Eksikliği Gerzeklik Yapıyor Uyarısı!

Bakan Akdağ'dan "İyotlu Tuz Tüketin" Çağrısı!

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'de Önlenebilir Zeka Geriliğinin en temel nedeni olan "İyot Yetersizliği" ile mücadelede, halkın iyotlu tuz kullanımının önemli rol oynadığını belirtti.

Sağlık Bakanlığı'nın "İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi ve İyotlu Tuz Kullanımı" programı başarıyla sürüyor. Programla, iyot yetersizliğinin yol açtığı zeka geriliği ve özellikle okul çağı çocuklarında görülen, öğrenme yeteneğinde azalma, algılama güçlüğü gibi sorunların ortadan kaldırılması hedefleniyor.

(Kaynak: www.haberler.com)

---------------

Not:
Amanıııın! Yani şimdi onca diyet, tuzsuzluk düşkünlüğü bilinci, gözlerimizi tuzdan koruma, tuzun kilo tutuculuğundan korunma gibi güdülerimizi 180 derecelik bir U dönüşüyle çöpe mi atacağız milletçe?!

Baksanıza yahu, çocuklarımız iyot eksikliğinden gerzekliğe doğru kayabilirlermiş!? Aman Allah'ım; ne oluyor böyle!?

Hele bu ay gündemimize bakarsak; el birliğiyle daha iyiye gidebilmek için sofralarımızda, misafir ikram masalarımızda, yatak başuçlarımızda filan birer çanak tuz bulunduralım derim ben! Ne bileyim, belki bütün bu olanlar felan belki külliyen iyot eksikliğinin belirtileridir!?


Geyikbaşı