8 Mayıs 2007 Salı

Bay X'in Anıları 1




Hangi yüzyıldı hatırlamıyorum. Hatta kimin bu hikayeyi bana anlattığını da hatırlamıyorum. O zaman; sizlerin de bu hikayeyi benden dinlerken, belki de benim unuttuğum bu zaman ve kişi verilerini gözardı etmeniz en hayırlısı olur. Zaten kimmiş, neymiş, şu an nerede ve ne yaparmış kime ne?!

Çocuk 12 yaşındayken, ner'den denk geldiyse Marquise de Sade'ın düzenlediği sado-mazo seks alemlerinin ününü duymuş. Herhalde şeytan mı dürttü ne, birkaç gün sonra, okuluna gider gibi evden çıkmış ve Sodom kasabasındaki onun özel tasarımlanmış şatosunun kapısını çalmış.

İzbandut gibi görevliler onu içeri aldıklarında, yoğun parti ve seks ortamının içinden onu geçirerek, Sade'ın o saatlerde zamanını geçirmekte olduğu Şehvet Odasına götürmüşler. Çocuk o an hayatındaki en büyük şoklardan ilkini yaşamış! O dakikada annesi, içeride, ünlü şehvet düşkünü Marquise de Sade ile ters-düz, aklınıza ne gelirse o şekillerde seks yapıyor!.. Ve Sade bir yandan da kadının kulağına iniltili bir sesle şöyle diyormuş:

"Lady Dior! Senin şu oğlanı ne zaman benim şehvet dünyama katacağız haa?! Hem, onun da aslında benim oğlum olduğunu birgün öğrenmesi gerekmeyecek mi sence de?"

Bunu duyan bizim çocuğun o anda beyninde şimşekler çakmış ve neden içinde, nedenini bilmediği bir şehvet arzusunun günden güne daha da büyüdüğünü anlamış.

Evet... Artık o kesinlikle mirasını Marquise de Sade'dan almış, tam bir genç Şehvet Düşkünüymüş.

* * *

Bu inanılmaz gerçeği öğrenmesinin üstünden 25 yıl geçtikten sonra işte bana, çok marjinal bir ortamda, hatta geniş çaplı bir alem sırasında anlatmıştı zaten bu olayı. Ben kendisini zaten tanımazdım, ama nasıl olduysa, herhalde benim gözlerimin içinde o akşam bir şey gördü ki, bir anda içinde volkanlar patladı ve bana o inanılmaz şevhet anılarından birini miras olarak bıraktı. Gerçi bu anlatacağım anıya pek de "şehvetle ilgili" denemez, daha çok "alternatif tatmin yönlerinden biri" denebilir.

Bizimki yaklaşık 12 yaşlarındayken, birgün annesi ve üvey babasıyla bir başka aileye misafirliğe gitmişler. Bir süre sonra onların ailevi ve yüzeysel içerikli muhabbetlerinden sıkılarak, evin bahçesine çıkıp, biraz yürümeye karar vermiş. İşte size anlatmak istediğim, akıllara durgunluk veren alternatif tatmin buluşu da burada başlıyor!

Evin bahçesine çıktıktan sonra bizimki, biraz da hayallere dalarak çalı çırpı dolu arazide umarsızca ilerlemeye başlamış. Yani evin bahçesinin bakımlı bitki örtüsünün son bulduğu, düzensiz otların, tepelerin, çukurların doğal şekilde konumlandığı, yer yer toprağın ortaya çıktığı, çatlaklıkların görüldüğü bir arazi... Artık o noktada, evin bahçesinde yeralan doğa öğelerinin disiplinlice yerleşmiş olmalarının tersine, buradaki su birikintileri, ufak tefek bataklıklaşan toprakar, çalılar, çimenler, faydalı-zararlı bütün otlar, böcekler, sansarlar, fareler, hatta vahşi atlar karmakarışık bir bütünlük içindeler...

Uzaktan bu bütünlüğe bakarken bile, "Doğa Ana'nın tamamen kendine özgü, sınırsızca ve tadında yapmakta olduğu bir mastürbasyon" olarak yorumluyordu bizimki olayı.


İşte; evden uzaklaştıkça bu arazinin oldukça özgür ve çorak alanlarına varmış. Bakmış ki, bulunduğu bölgenin 100 metre kadar ilerisinde 3 adet güçlü ve vahşi görünümlü at otluyor. Bir yandan da sanki aralarında sohbetlerler gibi hareketler yapıyorlar. Bizimki tabii doğuştan ters ya seksüel açıdan; atları izledikçe, onların o kaslı arka bacaklarının sert hareketleri, normale göre kaslı ve iri kalçalarının arasından ara sıra görünen ayıp yerleri ve bu alana zaman zaman bir kadın saçı gibi savrulup, çarpan o gür kuyrukları filan derken, gerçek anlamda, normalde yaşayabileceği bir kadın-erkek arası cinsel uyarılmadan kat kat fazla bir uyarılma yaşamış ve şeyi de baya bir kalkmış.

Belki kendisinin de doğuştan çarpık ve mazoşist eğilimlerde olmasından olacak, atların kalarının güçlü ve sert hareketleri, titreklikleri o dakikada fena halde bizimkinin bütün vücuduna yayılan bir tetikleme yaratmış.

Artık ateş bacayı sarmış tabii ve bizimki fena halde sertleşen şeyini mutlaka kurcalayıp, o anki şehvet gerilmesini orada, Doğa Ana'nın kollarında boşaltıp, tekrar misafir evine dönmekten başka bir şey isteyememiş.

Açıklık bir arazi olduğundan şeyini ayakta eline alıp, her taraftan görünme riskini göze alamamış ve "en iyisi şuraya, toprağın üzerine yüzükoyun uzanayım ve şeyimi eze eze, bir yandan atlara baka baka boşalayım." demiş. Tam oraya uzanacakken bir de bakmış ki yerde öbek öbek, yarı kurumuş at bokları duruyor! Hem de yani baya bir miktar!..

Şimdi olay tabii çok daha farklı ve etkili olmuş onun için. Önünde yarı kurumuş at bokları ve karşısında, 100 metre ileride de o bokları yapan, birbirleriyle tepişen güçlü atların şehvetlendirici hareketleri...

Eğilmiş... Uzanmış yavaşça sertleşmiş organının üzerine... Şimdi at bokları yüzüne, burnuna 30 cm kadar uzaklıkta... Hemen eline, küçük yeek tabağı büyüklüğünde boklardan birini almış. İki eliyle de şöyle bir güzel yoklamış, incelemiş, koklamış bir yandan. Bildiğimiz tezek kokusu gibi... Ama bu sefer ellerinde... Sert ve yumuşak kalmış yerleriyle... ve karısında da o bokları yapan atlar...

Bu halde 10 dakika kadar oyalandıktan sonra, daha fazla dayanamayıp büyük bir enerjiyle pantolonunun içine patlamış. Hemen önünde duran at bokları ve elinden daha kolay şekilde burnuna ulaşan bok kokuları boşaldıktan sonra bile benliği üzerindeki etkisini yitirmemiş ve 4 dakika kadar elinde duran boka bakmaya devam etmiş.

başını kaldırıp ileri bakmış; atlar onun varlığından bile habersiz, kendi umarsızlıklarında tepişip duruyorlar. Bu hal ise bir anda kendisine, atlar tarafından bile hiç sayılarak, onların dışkılarıyla ödüllendirilen, onuru sıfırlanmış bir köle olmanın tadını fena halde hissettirmiş.

Daha sonra tamamıyle rahatlayarak üzerini, başını toparlamış ve misafir evine, annesinin babasının yanına dönmüş. Sonra tabii gelsin ikramlar, çaylar... Hiçbir şey olmamış gibi, tertemiz bir insan gibi onlarla lafa devam edip, çayından içmeye başlamış.

* * *

İlk başta bahsettiğim gibi, bana bu hikayeyi anlatan çocuğun ne kimliğini, ne de olayın geçtiği zamanı hatırlamıyorum. Nasıl bir bilinç halinde bunları dinlediğimi de hatırlamıyorum. Ancak onunla tarihin herhangi bir zamanında karşılaşırsam eğer, mutlaka ismini de alacağım ki; bundan sonra bize aktaracağı deneyimleri kafamızda daha rahat bir zemine oturtabilelim.











Hiç yorum yok: