21 Şubat 2009 Cumartesi

Ayı ile insanın karşılaşması

21 şubat cumartesi günü, İstanbul Yenilevent'te, aslında medeni olması öngörülmüş sitelerden birinin dar bir sokağında, konuşan ve motorlu taşıt kullanabilen bir ayı ile bir insan karşılaştı...

Ayı, o dakika doğaçlama hayvan güdüleriyle oluşan bir konuşma zinciri üzerinden umarsız tepki verdiğinden, olayla ilgili söyleyecek ve kelimelere dökecek bir şeyi yoktu... Ancak buyrun, olayı, en güzeli o sırada oradaki insan'dan dinleyelim.


Malum, site içlerindeki otoparklar genelde artık her ailenin üç-beş arabası veya cipi olduğundan bizlere yetmiyor ve ara sokaklara da bir şeriti ihlal edecek şekilde tek sıra araçlar park ediliyor.

Ben de arabamla sitemizden çıkmak üzere o sokakta yol almaktaydım. Sol tarafım tek sıra park edilmiş araçlarla kaplı. Yani karşı şerit aslında kesilmiş durumda... İki şeritli yolumuz tek şerite inmiş.

O sırada karşıdan, sanki kapalı olan benim şeridimmiş gibi, kendinden gayet emin ve umarsız şekilde tam yol gelen bir malzeme kamyonu geliverdi. Baktım; yol benim ve sol tarafta park halindeki araç dizisinin bir yerinde iki araç boyunda boşluk var. Beklediğim şey; ayı'nın o boşluğa girmesi, yolumu bana bırakması ve benim de geçip gitmemdi.

Ama bir de baktım, ayı, kamyonda yanındaki servis elemanı arkadaşıyla birlikte geldi dayandı burnuma ve frene basıp kamyonunu öylece durdurdu. Ben tabii kendimden ödün vermeme noktasının üst düzeylerinde buldum kendimi ve adama el kol işaretleriyle sol taraftaki boşluğu işaret ettim. Adam israrla bana göre terste olan o boşluğa benim girmemi istedi işaretlerle anlatabildiği kadarıyla. Suratta hem bir meymenetsizlik, hem saygısızlık, hem de dayılık...

'Ayı' tabii... Ayının anlaması için ben de bir 'ayı terbiyecisi' gibi davrandım ve el frenini çekerek, kollarımı kavuşturdum. Yüzümde inanılmaz umarsız ve zamanı çarçur edebilecek lükslükte bir tavır!.. Caydırıcı unsurlar bunlar hayvanlar alemine karşı!..

Biliyorum; ayının malını mutlaka sitemizdeki büfeye bırakması lazım. Arkadaşı indi, yanıma geldi. Ayı'ya göre daha kibardı. Açıklamalar yaptı "Hani siz çekiverseniz sola, bizimki büyük araç..." filan muhabbeti. Ama benim gözüm illa ki o direksiyon başında oturan ayıyı o dakika terbiye etmekte!.. Çekmedim sola filan. Arkadaşa da dedim ki; "Yahu o adam arızalı mı? Şerit benim... Kapalı şeritse sizin. İsterseniz trafiği çağıralım. Ya da bekleyelim. Benim zamanım bol. Sizin işiniz akasayacak..."

Toplamda soğuk savaş halinde, biraz da manevralı geçen on dakikadan sonra, arkadaşı kamyona geri gitti ve ayı'yı, kamyonu sol taraftaki boşluğa çekmeye israr etti. Çünkü bu sefer ayı zayıf yerinden yakalanmıştı. Malını veremeyecekti. Belki müdürüyle bir ton sorun yaşayacaktı. Bana belki daha da çatacaktı ve ben konuyu polise kadar götürecektim. Benim için hiçbiri sorun değildi. Uğraşırdım; zaten bu güzel şehirde ayıları terbiye için de yaşamıyor muyuz bir yandan?..

Bilirim ben; bu şehrin ayılarını punduna getirip de sıcağı sıcağına terbiye edip, basıp gitmek gibi keyifli bir şey var mıdır?!.. Ve bu sabah bizim siteye kanun dışı, ahlak dışı şekilde zorbalıkla gelip, malını teslim edip, gitmeyi amaçlamış bir konuşan ayı daha o dakika terbiye oldu! Çünkü ayı çaresizdi!.. Çaresiz olmasaydı eminim hayvani şartlarla bana o da cevabını verirdi, ama ben ayıyı çaresiz yakaladım!

Biz istersek; elele verir, bütün konuşan ve şehir içinde dolaşan ayıları öyle bir terbiye ederiz ki!.. Ama yeter ki alttan alıp, teslim olmayalım. Aaah ah, bir de kurallarımız işlese!..


Ömer Dalman (21.02.2009)
www.antoloji.com/omer_dalman


Hiç yorum yok: