7 Ocak 2014 Salı

Dr. Ülkü G. Öktem'den enteresan bir analiz

ABD Wharton School of Pennsylvania Üniversitesi'nden Dr. Ülkü G Öktem'den (69 yasinda) gelen enteresan bir analiz .. Ülkü Hanim Kimya Muhendisidir ve Risk Analizi konusunda kürsü sahibidir.

1 Aralık 2013'ü, ajandanıza yeni bir kilometre taşı olarak not
edebilirsiniz. Bu tarih, Türkiye yakın tarihinde hem CHP için hem de diğer
politik aktörler için önemlidir. CHP, resmen ABD tarafından davet edilmiş,
dinlenilmiş ve üzerinde bir iktidar alternatifi olarak çalışmaya değer
görülmüştür. Artık, ABD seyahati sonrası yeni bir CHP dönemi başlıyor.
Buraya nasıl gelindiğini ABD'den başlayarak analiz edelim.


ABD'NİN ÇABASI

ABD yorgun bir imparator. Küresel krizden daha fazla yara almadan çıkmak
için can simitleri kullandı, krizi yönetebilmek için toplumuna ve dünya
halklarına ciddi faturalar çıkardı. Bu, ona belli mevziler kaybettirdi ama
o bunları taktik çekilmeler olarak gördü. Hegemonyasını, yükselmekte olan
Çin ve Rusya ile, hatta İran gibi bir bölgesel güçle biraz olsun paylaşmaya
itiraz edemedi. Siyaseten saldırgan davranmadı, diplomasiyi öne çekti;
örneğin Suriye meselesinde rakiplerle çatışmayı göze alamadı. Bunları
biliyoruz.
Bu taktik geri çekilişin ardından, şimdilerde gücünü konsolide etme
hazırlığında. Ekonomik olarak, gevşettiği para politikasını, FED'in tahvil
alımlarını azaltmaya başlamasıyla sıkılaştırma; oradan 2014'ten başlayarak,
istikrarlı bir büyüme ivmesi yakalama peşinde. Devamında, AB ile serbest
ticaret anlaşmasına giderek, onu da toparlama amacında. Japonya'yı bile bu
anlaşmaya katmak istiyor. Tüm dünyanın da bu konsolidasyona uyum sağlamak
için kendisine ayar vereceğini, dolayısıyla 'kendi suretinde yeni bir
dünya'nın mimarisini hayal ediyor.


ORTA DOĞU'DA
ABD sistemin merkezlerini yakın takipte tutarak, iyice dağılmanın önünü
almaya çalışırken; aynı zamanda yükselen rakiplerin nüfuz alanlarını
genişletmelerine fırsat tanımama çabasında. Ayrıca, dünyanın öteki
coğrafyalarında olup bitenin de kontrolünün dışına çıkmamasına, hele ki
devrim kazalarına uğramamasına gayret gösteriyor.

Orta Doğu alanında yükselen güçlerin alan genişletmesini önlemeye
çalışırken; Şiilere, hele ki El Kaide türü Radikal İslam örgütlerine
inisiyatifi kaptırmamanın da çabası içinde. Türkiye ve Mısır örneklerinden
hareketle, 11 Eylül travmasının da etkisiyle yaptığı 'Ilımlı İslam'
tercihinin artık çalışmadığını geç de olsa fark etti. 'Ilımlı İslam'ın
yerini neyin alacağını henüz bilmiyor ama 'sekülerliğe' yakınlaştığı
söylenebilir.

ABD için; AKP rejimi, bunca zamandır sadakatle yerine getirdiği işlevin
artık dışına çıkar halde. Dış politikada Yeni Osmanlıcılık taslayarak
çizmeyi aştı. Suriye, Mısır, Irak, İsrail sınavları hep hayal kırıcı.
Ayrıca; iç siyasette de, toplumu kendi biçtiği elbisenin içine tıkmaya
zorlayarak kutuplaştırdı, sistem içi çelişkileri sisteme zarar verecek
kadar uçlara taşıdı. Bu nedenle krizleri yönetemez hale geldiği için,
değişim geçirmek zorunda.

Bir dünya gücünün tek seçeneğe mahkum olması, ona sadece sıkıntı verir.
Son iki yıl bu çekilmez hal alınca, bir yandan AKP'ye değil aba altından,
açıkça beysbol sopası gösterildi. Gezi Direnişi ABD'yi de uyardı. Dış
politikadaki hüsran ise alternatif yaratmayı iyice dayattı ve CHP ipine
sarılma, CHP'den alternatif oluşturma seçeneği, çaresizce önlerine geldi.


CHP WASHİNGTON'DA

CHP'nin ABD seyahatinden ne çıktı? Geziyi izleyenlerden Cumhuriyet Ankara
Temsilcisi Utku Çakırözer'den dinleyelim; "Kılıçdaroğlu, dört gün boyunca
ABD yönetimi, Kongre'nin hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi kanadı, Musevi
toplumunun çatı örgütleri, Amerikan basınının etkili gazeteleri ve dört
önemli düşünce kuruluşunun yanı sıra ABD'de yaşayan Türk toplumunun -Gülen
Cemaati dahil- tüm tarafları ile görüşmeler yaptı. Kılçdaroğlu'na
gösterilen yakın ilgiyi, Kongre'deki temaslarda yakından gördük".
Artık CHP, ABD nezdinde bir iktidar adayı, olmadı koalisyon ortağı
adayıdır. Bu, dünya aleme duyurulmuştur. ABD, RTE'yi CHP ile terbiye
edebileceğini hissetmiş ve hissettirmiştir. CHP hakkındaki iç ve dış algı,
bu seyahat sonrası farklı olacaktır. CHP'ye ilgi ve yöneliş artacaktır.
Örneğin; Kemal Derviş faktörü denklemin içine girerek, ekonomideki CHP
algısı yeni bir boyut kazanacaktır. Zamanla kimileri Derviş'i, Kemal Bey'in
yerine başkan adayı bile hayal edebilir, bunu yazın bir kenara.


BEKLENTİLER

Kimileri, şimdiden CHP'nin ABD davetini kabul etmesini ve kendisini
anlatmasını, hatta potansiyel müttefik olarak düşündüğü 'FG Cemaati' ile
temaslarda bulunmasını, ABD emperyalizmine ve Cemaat'e teslimiyet olarak
yaftalamaya başladılar. Bu kesim, CHP'ye olmadık payeler biçip, onun
hakkında olmadık beklentiler besleyip, sonra bunlar neden olmadı, olmuyor
diye dövünen şaşkınlardır. CHP, sosyal demokrat bir parti olmaya çabalıyor.
Sosyal demokratlar emek yanlısıdırlar ama sermaye karşıtı değillerdir. İki
zıtlığı uzlaştırmayı misyon addederler. Anti-emperyalizm gibi bir ilkeleri
yoktur; dünya hiyerarşisini kabullenir, basamak atlamak isterler.
Anti-kapitalist değildirler. Kapitalizmi yönetmeye taliptirler, emek
iktidarı kurmayı taslamazlar; emeğe, bölüşümde biraz daha pay çıksın
isterler, o kadar. CHP de bunları yapmaya taliptir, fazlasını değil.
Siyaseten Türkiye'yi laisizme döndürmeyi, rayından çıkan güçler dengesini
rayına oturtmayı, hiç olmasa AB normlarında bir burjuva demokrasisi tesis
etmeyi hedefliyor. Ekonomide ne tasarlarsa tasarlasın, önüne gelecek
enkazla uğraşmak, bunu da halkın sırtına basarak yapmak zorunda
bırakılabilirler.1978 ve 2001 Ecevit iktidarlarını hatırlamak yeterlidir.
CHP'nin demokratikleşme yolunda atacağı adımlara, sosyalistler ancak
destek verebilirler. Ama sosyalistlerin işi gücü, CHP ambulansının
arkasından açılan yoldan ilerlemek değildir. Sosyalistlerin kendi
programları vardır ve onların hedefleri, sosyal demokratlarınkini çok aşar.
Neden bizim hedeflerimizi CHP benimsemiyor diye dövünmek, abesle
iştigaldir, çocukluktur.

Bilmemiz gereken; Türkiye'de güç dengeleri yeni şeylere gebe, taşlar
yeniden dizilecek. Herkes bunun farkında olmalı ve pozisyonunu buna göre
belirlemeli.


Hiç yorum yok: